KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI

MİLLİ PARK


Milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarına denir.

KONUMU


Bartın ve Kastamonu İl sınırları , Anadolu nun kuzeyinde Küre Dağlarının batı bölümünde yer alır. 37,753 hektar büyüklüğünde olup, çevresinde 134,366 hektar alan  tampon bölge  olarak ayrılmıştır.  Alanın toplam büyüklüğü 172,119 hektar dır. Küre Dağları çevresinde 8 ilçe, 123 köy bulunmaktadır. %52 si Bartın’da %48’i Kastamonu’da kalmaktadır.

PANPARKS (Avrupa’nın Seçkin Milli Parkları Ağı) Üyesi .


Ülkemizin ilk panparks üyesi milli parkı.Avrupa Genelinde yabanıl alanların korunması konusunda odaklanmış bir kuruluştur. Avrupa Genelinde yabanıl alanların korunması konusunda odaklanmış bir kuruluştur.

TARİHİ:
Karadeniz Bölgesi’nin batısında, Küre Dağları üzerinde yerleşik Milli Park, tamamen bir plato karakteri taşır.200o yılında Milli Park ilan edildi. Küre Dağları Milli Parkı’nın kapladığı alanın yüzölçümü 37.753 hektara, çevresindeki tampon bölge ise 134.366 hektara denk düşer. Yakın çevresinde süregelen yaşam, Milli Park sınırları içerisine yayılmamış ve milli park içerisinde hiçbir yerleşim kurulmamıştır. Yani, doğu-batı doğrultusunda uzanan Milli Park, yakın çevresi için fiziksel ve sosyal anlamda bir eşik niteliğindedir.
Batı’da Bartın Çayı’ndan başlayan Küre Dağları, yaklaşık 300 kilometrelik uzunluğuyla Doğu’da Kızılırmak’a ulaşır. “İsfendiyar Dağları” adıyla da anılan sıradağlar Kuzey’de Karadeniz’e, Güneyde Gökırmak’a uzanır. Hareketli topografik yapısıyla, bu sıradağlar önemli bir peyzaj çeşitliliğinin de ev sahibidir. Orman, akarsu, çayır ve mera, maki, kayalık alanlar ve mağaralar, kıyı ve geleneksel tarım alanları gibi ana ekosistem tiplerini bir arada barındıran zengin habitatlarını, Anadolu’nun kuzeyini bir baştan ötekine saran kıyısal dağ sisteminin parçası olmasına borçludur.
Küre, orta yükseklikte bir dağ sırası olarak sınıflandırılır. Zira en yüksek zirvesi, 2019 metre yüksekliğiyle Devrekâni ve Abana arasında yerleşik Yaralıgöz Dağı’dır. Sistem içerisindeki, tek alt-alpin bölge de işte bu zirvededir. 1746 metrelik Ballıdağ, 1282 metrelik Karakuz, 1804 metrelik Göynük ve 1657 metrelik Dikmen Dağları, Küre boyunca diğer önemli yüksekliklerdir. Küre Dağları’nın fazla girintili çıkıntılı olmayan Karadeniz tarafı kıyıya paralel uzanır. Denize ulaştıkları vadilerde akarsular, küçük koylar; aniden yükselen kıyılar ise falezler meydana getirir. Kıyı şeridinin tipik görüntüsünü bu koy ve falezler şekillendirir. Dağların kuzey eteğini izleyen kıyı yoluna Amasra, Kurucaşile, Cide, İnebolu, Abana, Çatalzeytin, Türkeli ve Ayancık sıralanmışken; güneyinde Ulus, Pınarbaşı, Azdavay, Kastamonu, Taşköprü ve Boyabat yer alır.

ULUSLARARASI ÖNEMİ .


İlk coğrafyacılardan biri olan Strabon, 2000 yıl önce yazdığı Geographika adlı kitabında “en iyi cins şimşir ağacı en çok Amastris [Amasra] topraklarında yetişir” deyip Küre Dağları Milli Parkı ve çevresinin iklimine ve ormanlarına daha o zamanlardan dikkat çekiyor. Evliya Çelebi ise Seyahatnamesi’nde Amasra yöresi ormanlarını yani Küre Dağları Mili Parkı bölgesini “ağaç deryası” olarak betimliyor.
Günümüzde tehlike altındaki “Karadeniz Nemli Karstik Orman” ekosistemlerinin, en iyi yabanıl örneklerine sahip Küre Dağları Milli Parkı, Avrupa’da korunması gereken 100 Orman Sıcak Noktası içinde yer alır. Sıcak Nokta, doğa korumacıların dünyada endemizm düzeyi yüksek ve aynı zamanda hızla habitat kaybına uğrayan alanları tarif etmek üzere kullandıkları terimdir. Genetik,tür, habitat ve ekolojik süreçler çeşitliliği, nadir ve nesli tehlike altındaki türlerin varlığı, ekosistemlerin dış etkenlere hassaslığı, yaşlılığı ve olgunluğu; bir alanın doğa koruma açısından önemini ortaya koyan çeşitli etkenler arasında sayılır. “Kuzey Anadolu ve Kafkasya Ilıman Kuşak Ormanları” Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) doğa koruma açısından küresel düzeyde öncelikli 200 ekolojik bölgeden biridir. Küre Dağları Milli Park alanı da, 157 endemik bitki türü ve bunlar içinde nesli tehlike altında olan 59 bitki taksonu barındırdığından bu çok değerli bölgenin bir parçasıdır.
Taşıdığı tüm bu özellikler dolayısıyla alan 2000 yılında “Milli Park” statüsü ile koruma altına alındı. Buna ek olarak, korunması amaçlanan biyolojik çeşitliliği güvence altına almak için “tampon bölge” kavramı da Türkiye’de ilk kez Küre Dağları Milli Parkı ile gündeme geldi. Xenophon, 2400 yıl önce, bölge hakkında bilgi verirken bölgenin iç kesimlerinde ulaşımın çok zor şartlar altında yapıldığını fakat deniz yolu seyahatinin daha kolay olduğunu söylüyor: “Bence yol yalnız zahmetli değil, aşılması kesinlikle imkânsız bir yoldur.” Gustav Hirschfeld (1847-1895), 1882 yılında Paphlagonia Bölgesi’nin kuzey kesimlerini gezerken İnebolu’dan yola çıkarak Bartın Çayı civarına geldiği seyahatinde bölgenin sarplığından ve ulaşım zorluğundan bahsediyor. Geçtiği dağların yolculuk için uygun olmadığını hatta patika yolların çok dar ve zor olduğunu belirtiyor. Deniz yolculuğunun daha kolay olduğunu vurguluyor.

Tarihin farklı evrelerinde pek çok seyyahın notlarına konu olmuş yörenin kayıtlı tarihi Hititlerle başlar. Ardından Frigyalılar ve Lidyalılar bölgeye egemen olmuşlar. M.Ö IV. yüzyılda Perslerin eline geçen Küre Dağları ve çevresi, sonrasında Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından fethedilir. Bölge Pontus Krallığı’na bağlı olduğu M.Ö. I. yüzyılda Paflagonya adıyla anılır. Roma İmparatorluğu’nun egemenliğini, M.Ö. 395 yılından itibaren Bizanslıların yönetimi izler.

Türk egemenliği ise, 1105 yılında Danişmentlilerin bölgeye hâkim olmasıyla başlar. Küre Dağları’nda Anadolu Selçukluları, Çobanoğulları, Candaroğulları gibi Türk Beyliklerinin hüküm sürdüğü biliniyor. 1461’de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmasının ardından, Cumhuriyet’in ilanına kadar el değiştirmemiştir. Ormanların içerisinde gizli mağaralarda yer alan şapeller, mezarlar ve geç Roma, erken Bizans dönemine ait olduğu sanılan bazı kalıntılar bölgenin tarihine ışık tutmaktadır.  “Küre Dağları” adı, dağların orta kesimindeki Küre ilçesinin adından gelir. Kastamonu’nun ilçesi, bakırlı pirit yataklarının da ev sahibidir. Anıldığı bir diğer isim olan “İsfendiyar Dağları”, 1291–1461 arasında bölgede hüküm süren sekizinci Candaroğulları Beyi olan Xenophon, 2400 yıl önce, bölge hakkında bilgi verirken bölgenin iç kesimlerinde ulaşımın çok zor şartlar altında yapıldığını fakat deniz yolu seyahatinin daha kolay olduğunu söylüyor: “Bence yol yalnız zahmetli değil, aşılması kesinlikle imkânsız bir yoldur.” Gustav Hirschfeld (1847-1895), 1882 yılında Paphlagonia Bölgesi’nin kuzey kesimlerini gezerken İnebolu’dan yola çıkarak Bartın Çayı civarına geldiği seyahatinde bölgenin sarplığından ve ulaşım zorluğundan bahsediyor. Geçtiği dağların yolculuk için uygun olmadığını hatta patika yolların çok dar ve zor olduğunu belirtiyor. Deniz yolculuğunun daha kolay olduğunu vurguluyor.

Milli Parkımızla İlgili Bilgi Almak İçin...